‘Otur’ dediler oturdum. Sol tarafımdan soluk bir sıcaklık geldi, bacağımdan tırmandı. Sol tarafımı terketti. Sıcakla soğuk burnumun üstündeki sivilcede ayrılıyorlardı. Sivilceyi koparıp atmasaydım birbirlerine karışacaklardı. Masanın üstünde ölüm kadar beyaz bir kitap vardı. Aynaya baktım bir ter damlacığı alnımın üst köşesinden aşağıya yuvarlandı. İlk önce ağır ağır düşüyordu, sıkıldı; birden hızlandı kaşıma çarpıp kaybolup gitti. Saçlarım dağınıktı, irice bir tutam alıp taradım.
Radyo açıktı, ses havayı yarıp kulağıma; beynime kadar geliyordu. Yumuşak ve sıcaktı: “sev beni seveyim seni, sonra en iyi buzdolabı…”
Sıkılıyor muydum acaba? ‘Ne diye yazıyorum’ diye düşündüm bir an. Neyin etkisindeydim? Kendimin mi? ‘hayır’ demek çok garip geldi. Kitabı açtım; rastgele bir sayfa; bir daha açtım bakmadan.
Arkamdan soğuk geldi. Döndüm pencere açılmıştı. “Kapan ey pencere” diye bağırdım. Uzun boylu kelimeler daha önce pencereye vardılar. Arkalarından kısa boylular. Hepsi soğuğa çarpıp düştüler. Soğuk ilerledi; sıcak geriledi. Sağ tarafımdaki soğuk sevinçle titredi. Birden sivilceyi geçti sıcağın içine daldı. Eşitlik bozulmuştu: sıcak yavaş yavaş radyatöre çekildi. Tekrar geri döndüm, anlamsız uzun boylu kelimeler söyledim. Kilit, kilit, kilit,kilit…. İki i’yi üst üste bindirdim salıverdim. Üç uzun boylu harf soğuğun içine daldılar. Döne döne güçlükle pencereye eriştiler. Pencereyi kapatmak için arka arkaya bağırdım. Pencere kapanmadı. Güçsüzdüm herhalde. Kalktım: soğuğun içinde ayağımla pencereyi kapattım. Dışarıda sevinç dolaşıyordu. Kupkuruydu. Sarılmak istedim. Ben sıcaktım o soğuk; hasta olurdum; pencereyi açtım, sevinci kucakladım içeriye çektim.
Yukarıya baktım bomboştu: hem içimden artık yazmak gelmiyordu. Bütün yazıyı baştan okudum. Artık radyo yavaş yavaş konuşuyordu. Önümdeki kitaptan yardım dilendim. “Ey kitap bana yardım et”. Anlamadı.
Yine yalvardım. Kımıldamadı. Ayağa kalktım dolaşmak için: “otur” diyeceklerini biliyordum. Otur deyinceye kadar dolaştım. Ölüm yazıyordu gazetede: Büyükçe yazılmıştı: ölmek büyüdü büyüdü: kitap kadar oldu, ayna kadar oldu; bütün odayı kapladı. Bana yer kalmamıştı. Üstüme geliyordu tekme attım hemen düştü. Ölmek yerde can çekişiyordu. Başını çiğnedim; eziyet ettim ölüme: ölümü öldürdüm. Tanrı arkamdaydı: demek aşağıya gelmişti.