Söyleşiler

Her şeyden önce bir dil ürünü  Geç Kalmış Ölü.”

Mehmet Eroğlu’nun  ikinci romanı “Geç Kalmış Ölü”, Can Yayınları’ndan çıktı. Üç bölümden oluşan eser 45 dakikalık bir dış, 15 günlük bir iç zaman çerçevesine oturtulmuş. Baş kişisi ve soransalı açısından yazarın ilk romanının bir devamı sayılabilecek öğeleri var. Siyasal eylemlere dönüşen öğrenci hareketlerinin edebiyatımızda yansımasında Mehmet Eroğlu’nun romanları kanımca bir aşama niteliği taşıyor. Füruzan, Emine Işınsu ya da Ayla Kutlu’ da bu siyasal eylemlerin somut görüntüsü ve güvenlik güçleriyle çatışması ele alınmışken, “Geç Kalmış Ölü ” de ruhsal düzeyde bir hesaplaşmaya geçiliyor. Gerçeklik karşısında yenilgiye uğramış, yaşama direncini kaybetmiş bir genç olarak tanıdığımız Ayhan, arkadaşı Zafer’in izini bulmak, sonra da hayatına son vermek konusunda kararlıdır. Roman, onun güney illerinde sürdürdüğü on beş günlük arayışını, güneyin etnik ve toplumsal tablolarına, yetmişli yılların siyasal, ekonomik görünümlerine de yer vererek  işliyor. Ben-anlatı biçiminde kaleme alınan eserde ağırlık, merkez figürün yani Ayhan’ın iç dünyasında, ama pavyon kadınları, politikayı yönlendiren ticaret burjuvazisi, Arap asıllı tüccarlar, ahlâk düşkünü çıkarcı kozmopolit tipler, Ayhan’ın bunalımlarını ortaya çıkaran yan figürler olmanın ötesinde bir işlev yükleniyor.

“İnce Arap bilgeliği ”

Ayhan, yaşantılarını sürekli olarak irdeleyen, soyutlayan, düşünceye dönüştüren tutumuyla hayatı doğallıktan uzaklaşmış bir genç. Kendisiyle durmadan hesaplaşması, başarısızlıkla sonuçlanmış eylemcilik döneminin ardından onun adeta hayatın öteki uçta yer alan temel tutumuna sıçradığını göstermektedir: Salt eylemcilikten salt düşünürlüğe geçmiş, her iki halde de dengeden yoksun bir tek yanlılık  içindedir. Sonunu merak ettiği arkadaşı Zafer ‘in “direnmekten vazgeçtiğini ”, kaçtığını, yani hayatta olduğunu öğrendiği an ondan nefret etmeye, kendine güven duymaya başlar. Özel bir anlam yüklediği intihar düşüncesi Ayhan’ın yenik benliğinin bir çeşit savunma tepisi niteliğindedir: Hayata, Tanrı’ya başkaldırmakla cesaretini kanıtlayacağına inandırmıştır kendini. Mehmet Eroğlu romanın odak figürü Ayhan ve onun temsil ettiği eylemcilik serüveninden yenik çıkmış.

Geç Kalmış Ölü, siyasal eylemlere dönüşen öğrenci hareketlerinin edebiyatımıza yansımasında bir aşama oluşturuyor. Kitap, bazı benzerlerinin tersine, bir ruhsal hesaplaşmanın öyküsü.

Çıkmış genç aydınların karşısına “o ince Arap bilgeliğini” servet hırsı yüzünden kaybettiğini söylediği Arap asıllı Fuad Bey’i yerleştirmiştir. İkinci bölümün sonunda yer alan Fuad Bey-Ayhan diyaloğu, yazarın yansız tutumunu Fuad Bey’e ağırlık vererek bilinçli bir biçimde eleştiri yönüne kaydırdığını hissettirmektedir:

“ ‘ […] Selim, Zafer ve siz.Üçünüz de bir Fransız kadar Batılı… […] hatta Hıristiyansınız. Oysa ben sizden değilim. Müslüman ve Doğuluyum. Eğer meseleye bir zaviyeden bakarsanız, yani bir Türk’ün Batılı olmadığını ve Müslüman olduğunu hatırlarsanız, ben bir Türk’e sizden daha ziyade yakınım.’

Birden gülmeye başlamaktan korktum. Türkçe sözcükleri seçmekte zorluk çeken biri bana Türk olmadığımı anlatmaya çalışıyordu. Ama yine de ince bir sızı gibi göğsümde titreyen bir sinir, haklı olduğunu, bütün hayatım boyunca çözemediğim düğümlerden birisinden söz ettiğini ele veriyordu.

Romanın en başarılı birimlerinden “Geç Kalmış Ölü” nün kurgusunda kendini duyuran gerçeklik anlayışı da roman figürlerinden yine Fuad Bey’in formülü doğrultusunda: Her zaman tek olan bir gerçeklik, ona göre “Sade peşin hükümlüler ve dar görüşlüler için geçerli olabilecek bir tarif” tir. Romanın çeşitli pasajları, en belirgin biçimde de üçüncü bölümün ilk sayfalarında yer alan telefon görüşmesi tablosu böyle birçok katlı gerçeklik anlayışının ürün. Ayhan, otel odasında onu çağıran şilep düdüğünü algıladığı anda hayatının dönüm noktasındadır: Ya kaçıp kendini kurtaracak ya da eski kararını uygulayarak intihar edecektir. Kendisini hayata bağlayan Ferda’yı Ankara’dan yıldırım telefonuyla aramak isteği bir yerde içindeki çekişmenin son kıpırtısıdır. “ İki dakika sonra telefon çalıyor. Ferda !” ile başlayan pasaj okuyucuya Ayhan’la aynı sanrıyı paylaştırır.  “Yoksa konuşmadın mı? Düşüncelerimi telefonun zili kesiyor. ‘Alo, Ankara yıldırım hazır.’ […] ‘İptal edin, onunla konuşmak istemiyorum.” Sanrılamadan gündelik gerçekliğe geçişi Ayhan gibi okuyucu da böyle yaşıyor. Anlatım tekniği, simgesel ağırlık ve gerçeklik anlayışı açısından bu pasaj kanımca romanın en başarılı birimlerinden. Mehmet Eroğlu diyaloglarla merkez figürün iç monologlarını roman boyunca usta bir doku içinde yürütmeyi başarmış. İşte Ayhan’ın hayatından çizdiği son tablodaki iç monolog diyalog  örgüsü:

“… Sonra, o büyük kaya suratların önünde, Doğuyla Batının, geçmişle geleceğin düğümlendiği o noktada, tiz bir ses gökyüzüne sivri bir hançer gibi batarak yükselecek ve beni gezegenin yüreğindeki sonsuzluğa gömecek.”

‘ Şimdi ne yapacaksın?’ diyor Beatrice.

Bunca yılı tetiğe dokunacağım o saniye için yaşadım. Geçmişimle geleceğimi birbirinden ayıracak, zamanı durduracak o saniye için; artık korkmuyorum. Sevincimden çığlık bile atabilirim. Ölümü bir kılıf gibi üzerime geçirecek ve geçmişten, yenilgilerimden kurtulacağım. Artık özgürüm.

‘Ne olur gülme.’  Diyor Beatrice, ‘beni korkutuyorsun.’

‘Bu sefer ağzımın içine ateş edeceğim. ’ diyorum.

‘You are speaking in Turkish.’

‘Ayın yirmisinde Dante’nin cehenneminde olacağım,’ diye neşeyle bağırıyorum. ‘Orada seni arayacağım.’ ” (s. 308)

Mehmet Eroğlu diyaloglarında figürlerin kişisel üslubunu gerçekçi bir tutumla yakalıyor. Bu konuşmalar arasında roman kahramanının yabancı figürlerle olan iletişiminde İngilizce, Fransızca ve Türkçe cümleleri devreye sokarken konuşmanın iletişim dışında ruh hali gerçekliğiyle ilişkisini de yansıtmış oluyor. “ Geç Kalmış Ölü”, toplum eleştirisi, ruh çözümlemeleri, kültür felsefesinin ötesinde romanın her şeyden önce bir dil ürünü olduğunu kavramış bir yazarın eseri.

CUMHURİYET GAZETESİ /KÜLTÜR

YAYIN DÜNYASINDA SANAT EDEBİYAT

TARİH  : 10 OCAK 1985

YAZAN  : GÜRSEL AYTAÇ