Aşk

“Tutku, istek ve aşkın ardından fedakarlık ve alçaklığı tutuşturan bir kıvılcımdır ve insanın en hayvan, dolayısıyla en insan yanıdır.”

Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 268

“Aşk, insan bilincini yeniden yaratan bir gerçektir.”

Yürek Sürgünü, syf: 9

“Aşk, iki insanın birbirini keşfedip yeniden şekillendirmesiydi.”

Yürek Sürgünü, syf: 9

“Tutkudan yükselen acı genellikle öfkeye dönüşür. Aşk acısı ise insanı derinleştirip zenginleştirir.”

Yürek Sürgünü, syf: 143

“Başka aşklara duyulan hayranlığın aslında insanın kendi yaşamındaki sevgi eksikliğinin üstü örtülü bir dışavurumu ya da özlemi olduğunu öğreneli çok olmuştu.”

Yürek Sürgünü, syf: 245

“İncelik ve ayrıntılar, aşkın güçlü, kalın ve kopmaz bağını oluşturan iki lif değil miydi?”

Yürek Sürgünü, syf: 338

“Sevgi tutkudan farklıdır; çünkü sevme yetisi -çocuklarda olduğu gibi- sonradan gelişir, sabırla sulanmadan da büyümez.”

Yürek Sürgünü, syf: 481

“Aşk, Tanrı gibidir, yoktur, görülmez ama inanırız.”

Yüz: 1981, syf: X

“Aslında aşk her zaman yeni bir yaşam biçimidir.”

Yüz: 1981, syf: 129

“Oysa aşk ölümden güçlüdür. Aşk, ölümü yaratabilir, ama ölüm aşkı yaratamaz, ancak sona erdirir. Aşk sevdiğimizin yerine hiç kimseyi koyamayacağımızı fark ettiğimizde trajediye dönüşür.”

Yüz: 1981, syf: 130

“Aşk iki yalnızlığın buluşmasından doğar, sonra yaşamaya duyduğumuz özleme dönüşür.”

Yüz: 1981, syf: 134

“Sanki aşık olduğunun kanıtı, sadece ve sadece sevildiğine inanma isteğinin doyurulmasıyla bağlantılıydı.”

Yüz: 1981, syf: 305

“Bütün büyük aşklar gayrimeşrudur.”

Yüz: 1981, syf: 373

“Aşkı acıya dönüştüren, tarafların yönelişlerindeki eşitsizlik değilse, üçüncü bir kişinin varlığıdır.”

Yüz: 1981, syf: 379

“Aşk aslında cinsel isteğimizin kullandığı bir hileden ibaret değil midir?”

Yüz: 1981, syf: 384

“Ne yazık ki aşık olacağımız kişi, en çok hoşlandığımız, beğendiğimiz ya da bunu en çok hak eden değil, en çok özlediğimiz, yerine başka birini koyamadığımızmış.”

Yüz: 1981, syf: 406

“Aşkın temelinde bir başkasınınki değil, kendi varlığımız vardır. Çünkü severken farkında olmadan aslında kendimizi yüceltir, kendimize yöneliriz. Aşk, kişiliğin dış çemberinde doğar ve merkeze doğru ilerler, sonunda kişinin benliğine ok gibi saplanır. Yaranın derinliği, tutkunun şiddetiyle orantılıdır ve sanılanın aksine gerçek aşk, asla kişiden uzaklaşan ve seyrelen bir durum değildir.”

Yüz: 1981, syf: 256

“Tutku kişilikle ilgilenmez, çoğu kez kötülük kutbuna meyleder ve saf haliyle en çok aşkın ve edebiyatın malzemesidir.”

Yüz: 1981, syf: 410

“Sanatçının büyük sözlerden korkmaması gibi, aşıklar da sonlardan, acılı ayrılıklardan korkmaz…”

Yüz:1981, syf: 417

“Umut aşkın her safhasında vardır ve eğer sonunda teslimiyet yoksa, yaptığın yolculuğa aşk denebilir mi?”

Yüz: 1981, syf: 418

“Aşk arzusu, gideremediği bir susuzluk gibiydi: Yaşamsal ve cennete ait bir nitelik.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

“Bir aşkın büyük olması için birinci şart, yasak aşk olması. İkinci şartsa trajik bir sonla noktalanmasıdır.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

” “Aşk, öğretilemez, öğrenilir… Tıpkı yazmak gibi.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

“Bir pergelin iki bacağı gibiyiz. Ne denli uzağa savrulursak savrulalım, sonunda omuz omuza yaslanmış buluyoruz kendimizi…”

Zamanın Manzarası, syf: 89

“İki kazazedenin el tutuşuydu bizimki: Aşktan ve tensel hazdan uzak, yalnızlıkla ürperen benliklerimizi yatıştırma, birbirimize sığınma isteği.”

Zamanın Manzarası, syf: 108

“Aşk kişinin kendi yıkımından haz duyması, benliğinin parçalanmasından zevk alması ve sonunda kişinin kendini keşfettiği uzun, yorucu bir araştırmadır.”

Zamanın Manzarası, syf: 191

“Aşk tıpkı yaratıcılık gibi, masumiyetten çok günahkarlıkla beslenir ve eninde sonunda hayal ettiğiniz kişiyi yaratır.”

Zamanın Manzarası, syf: 192

“Aşk ve cinsellik; ikiside aynı yöne ilerliyor. İnsan yürüyüşü taklit etmek isteyince tekerleği yarattı; oysa tekerleğin bacağa benzer tarafı yoktur, değil mi? Kısacası, cinsellik, ‘tekerleğin bacağa benzemesinden’ daha yakındır aşka.”

Zamanın Manzarası, syf: 193

“Hüznünü ne besliyor? Aşk mı? Aşkı aramıştı, ama körlemesine: Bunun için ne kafasında, ne de yüreğinde ideal bir erkek fikri büyütmüştü; üstelik aşk için gerekli olan günahkarlığı besleyecek içsel bir suçluluk duygusundan da yoksun. Varlığını uyaran, büyülü bir aşk düşü değil de, hepimizde var olan o hayvansı yaşama isteği olabilir mi?”

Zamanın Manzarası, syf: 200

“Acı! Henüz acı çektiğim söylenemezdi; yine de en çok acıya benziyordu içimde kök salan garip duygu. Belki özlem demeliydim; çünkü midemle göğsümün arasında gezinen bu yeni, yabancı sızı, bir kadının yokluğuyla besleniyor, derinleşiyor ve genişliyordu. Özlemle dokunan, özlenene sahip olamayacağımdan gerçeklikten uzaklaşarak düşsel nitelik kazanan, tutkusuz bir aşkın içine doğru bir taş gibi dümdüz, hızla düşüyordum. Aşk aslında kendi bedenimizde bir başkasının hayatını yaşama çabasıdır.

Zamanın Manzarası, syf: 204

“Tensel bir anıyla ürpermiyordum, ama bedenim yanında olma, ona dokunma, onunla aynı bütünü oluşturma tutkusuyla alev alev yanıyordu. Hem sevme, hem de sevilme isteğiyle dolup taşıyordum; her şey göğüs kafesimin – parçalanmış iskeletimin – üstüne yıkılıyordu; gürültüyle…”

Zamanın Manzarası, syf: 214

“Aşık biri herşeyden önce en yalnız olandır.”

Zamanın Manzarası, syf: 215

“Soyut kavramlardan yola çıkarak aşık olabilir miydik? Biraz düşündüm. Cevap hayır! Belki hayran olurduk; ama aşkın arsızlığını ve somutluğunu biliyordum.”

Zamanın Manzarası, syf: 222

“Aşkın derinleştirmediği, güzelleştirmediği hiçbir duygu yokmuş: Utancı bile egzotik bir çiçeği andırıyor.”

Zamanın Manzarası, syf: 242

“Gerçek aşkın varlığı tartışmalı. Çünkü aşkın sayısız tanımı olduğu iddiası sadece bir varsayım. Aşk her seferinde yalnızca kendine benzer. Onu değişik sözcüklerle tanımlamamız olsa olsa karşılaştığımızda bütünüyle kavrayamamamızdandır.”

Zamanın Manzarası, syf: 246

“Aşkta taraflardan birinin ödün vermez bir özgürlük kaygısı gütmesinin kaçınılmaz sonucu, gizli bencilliktir.”

Zamanın Manzarası, syf: 265

“Aşk, aşktan sonrasını düşünmeye başladığımızda biter…”

Zamanın Manzarası, syf: 276

“Aşk geçip gittiğinde kendimizi hep bitkin bir halde bulduğumuz bir hastalık.”

Zamanın Manzarası, syf: 348

“İçinde aşk öğesi bulunmayan bir drama nasıl ilgi duymazsak, hiç aşık olmamış bir kadına da öyle bakarız…”

Zamanın Manzarası, syf: 382

“İtiraf etmesek de sahiplenme, aşktan daha fazla mutluluk verir insana…”

Zamanın Manzarası, syf: 391

“Aşk, terk edilmesi gereken bir zorbalıktır.”

Zamanın Manzarası, syf: 403

“Tutku, istek ve aşkın ardından fedakarlık ve alçaklığı tutuşturan bir kıvılcımdır ve insanın en hayvan, dolayısıyla en insan yanıdır.”

Yarım Kalan Yürüyüş, syf: 268

“Aşk, insan bilincini yeniden yaratan bir gerçektir.”

Yürek Sürgünü, syf: 9

“Aşk, iki insanın birbirini keşfedip yeniden şekillendirmesiydi.”

Yürek Sürgünü, syf: 9

“Tutkudan yükselen acı genellikle öfkeye dönüşür. Aşk acısı ise insanı derinleştirip zenginleştirir.”

Yürek Sürgünü, syf: 143

“Başka aşklara duyulan hayranlığın aslında insanın kendi yaşamındaki sevgi eksikliğinin üstü örtülü bir dışavurumu ya da özlemi olduğunu öğreneli çok olmuştu.”

Yürek Sürgünü, syf: 245

“İncelik ve ayrıntılar, aşkın güçlü, kalın ve kopmaz bağını oluşturan iki lif değil miydi?”

Yürek Sürgünü, syf: 338

“Sevgi tutkudan farklıdır; çünkü sevme yetisi -çocuklarda olduğu gibi- sonradan gelişir, sabırla sulanmadan da büyümez.”

Yürek Sürgünü, syf: 481

“Aşk, Tanrı gibidir, yoktur, görülmez ama inanırız.”

Yüz: 1981, syf: X

“Aslında aşk her zaman yeni bir yaşam biçimidir.”

Yüz: 1981, syf: 129

“Oysa aşk ölümden güçlüdür. Aşk, ölümü yaratabilir, ama ölüm aşkı yaratamaz, ancak sona erdirir. Aşk sevdiğimizin yerine hiç kimseyi koyamayacağımızı fark ettiğimizde trajediye dönüşür.”

Yüz: 1981, syf: 130

“Aşk iki yalnızlığın buluşmasından doğar, sonra yaşamaya duyduğumuz özleme dönüşür.”

Yüz: 1981, syf: 134

“Sanki aşık olduğunun kanıtı, sadece ve sadece sevildiğine inanma isteğinin doyurulmasıyla bağlantılıydı.”

Yüz: 1981, syf: 305

“Bütün büyük aşklar gayrimeşrudur.”

Yüz: 1981, syf: 373

“Aşkı acıya dönüştüren, tarafların yönelişlerindeki eşitsizlik değilse, üçüncü bir kişinin varlığıdır.”

Yüz: 1981, syf: 379

“Aşk aslında cinsel isteğimizin kullandığı bir hileden ibaret değil midir?”

Yüz: 1981, syf: 384

“Ne yazık ki aşık olacağımız kişi, en çok hoşlandığımız, beğendiğimiz ya da bunu en çok hak eden değil, en çok özlediğimiz, yerine başka birini koyamadığımızmış.”

Yüz: 1981, syf: 406

“Aşkın temelinde bir başkasınınki değil, kendi varlığımız vardır. Çünkü severken farkında olmadan aslında kendimizi yüceltir, kendimize yöneliriz. Aşk, kişiliğin dış çemberinde doğar ve merkeze doğru ilerler, sonunda kişinin benliğine ok gibi saplanır. Yaranın derinliği, tutkunun şiddetiyle orantılıdır ve sanılanın aksine gerçek aşk, asla kişiden uzaklaşan ve seyrelen bir durum değildir.”

Yüz: 1981, syf: 256

“Tutku kişilikle ilgilenmez, çoğu kez kötülük kutbuna meyleder ve saf haliyle en çok aşkın ve edebiyatın malzemesidir.”

Yüz: 1981, syf: 410

“Sanatçının büyük sözlerden korkmaması gibi, aşıklar da sonlardan, acılı ayrılıklardan korkmaz…”

Yüz:1981, syf: 417

“Umut aşkın her safhasında vardır ve eğer sonunda teslimiyet yoksa, yaptığın yolculuğa aşk denebilir mi?”

Yüz: 1981, syf: 418

“Aşk arzusu, gideremediği bir susuzluk gibiydi: Yaşamsal ve cennete ait bir nitelik.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

“Bir aşkın büyük olması için birinci şart, yasak aşk olması. İkinci şartsa trajik bir sonla noktalanmasıdır.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

” “Aşk, öğretilemez, öğrenilir… Tıpkı yazmak gibi.”

Zamanın Manzarası, syf: 75

“Bir pergelin iki bacağı gibiyiz. Ne denli uzağa savrulursak savrulalım, sonunda omuz omuza yaslanmış buluyoruz kendimizi…”

Zamanın Manzarası, syf: 89

“İki kazazedenin el tutuşuydu bizimki: Aşktan ve tensel hazdan uzak, yalnızlıkla ürperen benliklerimizi yatıştırma, birbirimize sığınma isteği.”

Zamanın Manzarası, syf: 108

“Aşk kişinin kendi yıkımından haz duyması, benliğinin parçalanmasından zevk alması ve sonunda kişinin kendini keşfettiği uzun, yorucu bir araştırmadır.”

Zamanın Manzarası, syf: 191

“Aşk tıpkı yaratıcılık gibi, masumiyetten çok günahkarlıkla beslenir ve eninde sonunda hayal ettiğiniz kişiyi yaratır.”

Zamanın Manzarası, syf: 192

“Aşk ve cinsellik; ikiside aynı yöne ilerliyor. İnsan yürüyüşü taklit etmek isteyince tekerleği yarattı; oysa tekerleğin bacağa benzer tarafı yoktur, değil mi? Kısacası, cinsellik, ‘tekerleğin bacağa benzemesinden’ daha yakındır aşka.”

Zamanın Manzarası, syf: 193

“Hüznünü ne besliyor? Aşk mı? Aşkı aramıştı, ama körlemesine: Bunun için ne kafasında, ne de yüreğinde ideal bir erkek fikri büyütmüştü; üstelik aşk için gerekli olan günahkarlığı besleyecek içsel bir suçluluk duygusundan da yoksun. Varlığını uyaran, büyülü bir aşk düşü değil de, hepimizde var olan o hayvansı yaşama isteği olabilir mi?”

Zamanın Manzarası, syf: 200

“Acı! Henüz acı çektiğim söylenemezdi; yine de en çok acıya benziyordu içimde kök salan garip duygu. Belki özlem demeliydim; çünkü midemle göğsümün arasında gezinen bu yeni, yabancı sızı, bir kadının yokluğuyla besleniyor, derinleşiyor ve genişliyordu. Özlemle dokunan, özlenene sahip olamayacağımdan gerçeklikten uzaklaşarak düşsel nitelik kazanan, tutkusuz bir aşkın içine doğru bir taş gibi dümdüz, hızla düşüyordum. Aşk aslında kendi bedenimizde bir başkasının hayatını yaşama çabasıdır.

Zamanın Manzarası, syf: 204

“Tensel bir anıyla ürpermiyordum, ama bedenim yanında olma, ona dokunma, onunla aynı bütünü oluşturma tutkusuyla alev alev yanıyordu. Hem sevme, hem de sevilme isteğiyle dolup taşıyordum; her şey göğüs kafesimin – parçalanmış iskeletimin – üstüne yıkılıyordu; gürültüyle…”

Zamanın Manzarası, syf: 214

“Aşık biri herşeyden önce en yalnız olandır.”

Zamanın Manzarası, syf: 215

“Soyut kavramlardan yola çıkarak aşık olabilir miydik? Biraz düşündüm. Cevap hayır! Belki hayran olurduk; ama aşkın arsızlığını ve somutluğunu biliyordum.”

Zamanın Manzarası, syf: 222

“Aşkın derinleştirmediği, güzelleştirmediği hiçbir duygu yokmuş: Utancı bile egzotik bir çiçeği andırıyor.”

Zamanın Manzarası, syf: 242

“Gerçek aşkın varlığı tartışmalı. Çünkü aşkın sayısız tanımı olduğu iddiası sadece bir varsayım. Aşk her seferinde yalnızca kendine benzer. Onu değişik sözcüklerle tanımlamamız olsa olsa karşılaştığımızda bütünüyle kavrayamamamızdandır.”

Zamanın Manzarası, syf: 246

“Aşkta taraflardan birinin ödün vermez bir özgürlük kaygısı gütmesinin kaçınılmaz sonucu, gizli bencilliktir.”

Zamanın Manzarası, syf: 265

“Aşk, aşktan sonrasını düşünmeye başladığımızda biter…”

Zamanın Manzarası, syf: 276

“Aşk geçip gittiğinde kendimizi hep bitkin bir halde bulduğumuz bir hastalık.”

Zamanın Manzarası, syf: 348

“İçinde aşk öğesi bulunmayan bir drama nasıl ilgi duymazsak, hiç aşık olmamış bir kadına da öyle bakarız…”

Zamanın Manzarası, syf: 382

“İtiraf etmesek de sahiplenme, aşktan daha fazla mutluluk verir insana…”

Zamanın Manzarası, syf: 391

“Aşk, terk edilmesi gereken bir zorbalıktır.”

Zamanın Manzarası, syf: 403